Bu felsefe tarihi çalışması bazı bakımlardan diğer felsefe tarihi çalışmalarından farklılık içermektedir. Öncellikle felse-fenin tarihi bakımından vazgeçilmez bir öneme sahip oldu-ğunu ve felsefenin tarihini salt bir tarih çalışması gibi okun-maması gerektiğini göstermektir. Ayrıca Antik Yunan felsefe-si tarihinde bile kadın filozofların var olduğunu ve onları felsefenin tarihi içine alarak yanlı ve yanlış felsefe tarihi ya-zımını düzeltmeye çalışmaktadır. Böylece bu çalışma, felse-feyi tarihsel süreci içinde kuru, duygusuz, bilgilerin üst üste toplandığı bilgi yığını olmaktan çıkararak “felsefe yapmanın” sorgulayıcı heyecanı ile buluşturmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, Antik Çağ Felsefesi Tarihi bölümünü yazan Prof. Dr. Hatice Nur Erkızan, daha önceki felsefe tarihi çalışmalarından çok farklı bir biçimde kendine özgü bir yaklaşım ve sınıflama ile felsefenin Antik Yunan dönemindeki sürecini ele alıp biz-lere sunmayı denedi. Bu cildin ilk kısmında, neredeyse bin yıl kadar süren İlkçağ felsefesinin bütün temel kavramlarını tek tek ele alıp incelemek yerine burada esas olarak Pre-Sokratik felsefenin ana çizgilerini belirlemesi bağlamında onun bazı temel kavramlarının analizine yönelen Prof. Errkızan, Phusis, Kosmos, Arkhe, Logos’un dörtlü saç ayağında Pre-Sokratik felsefeyi açıkladı. Böylece felsefe tarihini “salt tarih” olmak-tan çıkarıp felsefe kılan tözsel özelliğini irdeledi. Bu çalışma Antik felsefenin kendi içinde geçirdiği gelişimi şu sınıflama ile elealmaktadır:
1. Oluşum Dönemi (M.Ö. 585-400)
2. Okullar Dönemi (M.Ö.400-100)
3. Yorumlama ya da Sentez Dönemi (M.Ö.100- M.S 529)
Oluşum Döneminde filozofların ana ilgileri varlık üzerinde yoğunlaşmıştı. Dolayısıyla, onların varlık problemine ilişkin verdikleri yanıt bizzat felsefenin ana konusunu da belirlemiş oldu. İlkçağ felsefesinin ilk dönemi genel olarak Pre-Sokratik dönem olarak adlandırıldı. Okullar dönemine baktığımızda ise Platon’u, Aristoteles’i, Stoalıları, Epikurosçuları ve Septik-leri/Kuşkucuları görmekteyiz. Son dönem ise septisizmin, Yeni-Platonculuğun ve Hristiyanlığın geliştiği süreci kapsa-maktadır.
Bu çalışmanın ikinci kısmını yazan Prof. Dr. A. Kadir Çüçen, Orta Çağ Felsefesi Tarihini dört ana bölümde ele al-maktadır:
1. Geç Antik Çağ ve Erken Orta Çağ Felsefesi ve Kültürü
2. Orta Çağ Felsefesi
3. İslam Felsefesi
4. Skolastik Felsefe
Birinci bölüm; Hellenistik, Roma, Patristik ve Erken Hris-tiyanlık felsefelerini kapsamaktadır. Bu alt bölümler Antik Çağ felsefesinden Orta Çağ felsefesine geçişi ve etkilerini içermektedir. Orta Çağ felsefesinin en önemli filozofu olan Aziz Augustinus’un varlık, zaman, bilgi, inanç, insan, özgür-lük, kötülük gibi felsefi sorunlara verdiği yanıtlar bağlamında şekillenen Orta Çağ felsefesi, bu çalışmanın özgün yanların-dan sadece birini oluşturmaktadır. İslam felsefesinin doğuşu, gelişimi ve felsefi ilgileri Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, Gazzalî ve İbn Rüşd gibi filozoflarla örneklenmektedir. Rönesansa geçiş-te önemli bir durak olan Skolastik felsefe; Erken, Yüksek ve Geç Skolastik felsefe sınıflaması bağlamında açıklanmıştır.
Bu çalışma, ülkemizde yayınlanan birçok felsefe tarihi içinde kendisine özgün bir yer bulacağı inancıyla felsefe yapmak için gerekli olan felsefe tarihi bilgisine katkı yapacak-tır. Çünkü felsefe yapmak ve felsefi düşünmek, felsefe tarihi bilgisi olmadan olanaklı değildir. Böylece bu çalışma felsefe dostlarını felsefe tarihi bilgisine farklı bir yaklaşımla buluşturacaktır.
Bu felsefe tarihi çalışması bazı bakımlardan diğer felsefe tari-hi çalışmalarından farklılık içermektedir. Öncellikle, felsefe-nin tarihi bakımından vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu ve felsefe tarihinin salt bir tarih çalışması gibi okunmaması gerektiğini göstermektir. Tarihsel süreçte felsefenin kavram ve problemlerini kendi dönemlerindeki anlamları ve konum-larıyla ortaya koymak bu çalışmanın ana amacıdır. Bu neden-le, bu çalışma, yani 2. Cilt, felsefenin Rönesanstan XIX. yüzyı-lın sonuna kadar olan sürecini kapsamaktadır.
Prof. Dr. Ali Taşkın, “Geçiş Döneminde Avrupa Felsefesi: Rönesans” bölümüyle Orta Çağ’dan Rönesansa geçişi felsefi kavram ve problemleriyle ortaya koyduktan sonra “Refor-masyon” ve “Siyaset ve Hukuk Felsefesi” ile dönemin temel bilim, din ve felsefi değişim sürecini açıklamaktadır. Sayın Taşkın, “Yeniçağ Felsefesi Tarihi” adlı bölümde ise Thomas Hobbes, René Descartes, Blaise Pascal, Baruch Spinoza, Pier-re Bayle, Nicholas Malebranche, Gottfried Wilhelm Leibniz gibi Yeni Çağ’ın en önemli filozofların görüşlerine yer ver-mektedir. “Aydınlanma Felsefesi” bölümüne genişçe yer ve-ren Doç. Dr. Taşkın, genel girişten sonra İngiliz, İskoç, Fransız ve Alman Aydınlanmasını tüm ayrıntılarıyla açıklamaktadır.
XIX. Yüzyıl Felsefesi Tarihi Doç. Dr. Metin Becermen tara-fından farklı bir anlayış, sınıflama ve yorumlama ile yazıldı. Dokuz bölüm altında, Alman İdealizmi, Pozitivizm, Pragma-tizm, Materyalizm, Hermeneutik gibi felsefe kuramlarının yanı sıra bu kuramlara doğrudan sokmadığı fakat kendileri-nin ortaya koyduğu özgün felsefeleri gereği tek başlarına şu filozofları da açıklamıştır: Kierkegaard, Schopenhauer, Ni-etzsche ve Charles Sanders Peirce.
Bu çalışma, ülkemizde yayınlanan birçok felsefe tarihi içinde kendisine özgün bir bulacağına olan güven içinde, fel-sefe yapmak için gerekli olan felsefe tarihi bilgisine katkı ya-pacaktır. Çünkü felsefe yapmak ve felsefi düşünmek, felsefe tarihi bilgisi olmadan olanaklı değildir. Böylece bu çalışma felsefe dostlarını felsefe tarihi bilgisine farklı bir yaklaşımla buluşturmaktadır.
Felsefe Tarihi III, 20. Yüzyıl Filozofları adlı bu eser, ülkemizin farklı üniversitelerinin felsefe bölümlerinde çalışan ve alanların-da uzman olan genç bir akademisyen topluluk tarafından yazıl-mıştır. Özellikle doktora uzmanlık alanlarına göre konu ve filo-zoflar seçilerek bölüm yazarlarına verilmiş ve bölüm yazarı genç akademisyenler de büyük özveri ve bilgileri ile diğer felsefe tarihi eserlerinden farklı ve özgün bir çalışma ortaya koymuşlardır. Bu eserin en önemli özelliği, farklı yazarların farklı ve özgün felsefi bakış ve açıklamalarını bir araya getirmiş olmasıdır.
On beş bölümden oluşan çalışma, yirminci yüzyıl ve yirmi bi-rinci yüzyılın felsefe sorunlarını filozofların eşliğinde ele alarak okuyucuyla buluşturmayı amaçlamaktadır. 1. Bölümde; Mantıkçı Pozitivizm, Viyana Çevresi ve sonrası filozoflar ve felsefi sorun-lar irdelenmektedir. Whitehead, Russel, Carnap, Ayer, Popper, Kuhn ve Feyerabend’ın görüşleri açıklanmaktadır. XX. yüzyılın hemen başlarında tekrar yeşeren Kantçılık ve Yeni-Kantçılık 2. Bölümde irdelenmektedir. 3. Bölüm, fenomenolojiyi, özellikle de Husserl ve Merleau-Ponty’yi betimlemekte ve yorumlamaktadır. Pragmatizmin ele alındığı 4. Bölümde Dewey ve 5. Bölüm olan Yaşam Felsefesinde ise Bergson tanıtılmaktadır. John Dewey’in ülkemizde yaptığı araştırmayı içeren “Yeni Ankara” adlı okuma parçası ile bölüm zenginleşmektedir. 6. Bölüm, Varoluşçuluğa ayrılmaktadır. Camus, Sartre, Jaspers ve Marcel’in incelendiği Varoluşçuluk Bölümü, çağımızın en bunalımlı süreci olan iki Dünya Savaşı arasında bunalan, yabancılaşan ve varoluşunu sor-gulayan insanı ele almaktadır. 7. Bölüm, çağımızda felsefenin yeniden asıl sorusuna geri dönme ve kendini yeniden tanımlama çabasını içermektedir. Varlığın ne anlama geldiği sorusu ışığında Hartmann, Heidegger ve Levinas açıklanmaktadır. 8. Bölüm, ön-ceki iki bölümü destekleyen hatta tamamlayan Hermeneutik, Gadamer ve Ricoeur’un hermeneutik görüşleri doğrultusunda ele alınmaktadır. Yirminci yüzyılın diğer bir sorunu da toplumsal alanın ve düzenin yeniden kurulması ve inşa edilmesidir. İşte bu sorun 9. Bölümün başlığı olan Eleştirel Teori kapsamında Hork-heimer, Adorno ve Walter Benjamin’in felsefelerinde karşılık bulmaktadır. 10. Bölüm, yapısalcığı içermektedir. Bilim ve tekno-lojinin gelişimi ile gerek bireysel ve gerekse toplumsal açıdan çağımızın uğradığı parçalanma ve yozlaşma, 11. Bölümde post-modernlik ve post-yapısalcılık tartışmaları içinde Lyotard, Fou-cault, Derrida ve Baudrillard’ın durum tespiti ve önerileri ile irdelenmektedir. Badiou ve Arendt, çağımızın siyaset felsefesine en çok etki eden iki düşünür olarak 12. Bölümün filozoflarıdır. İletişimin olmadığı yerde ne felsefe ne bilim ne de barış ortaya çıkar. İşte çağdaş filozoflar iletişimin temeli olan dili inceleyerek mesajdaki anlamın doğru iletilmesinin koşullarını araştırmakta-lar. Wittgenstein, Chomsky ve çok yakında kaybettiğimiz Umber-to Eco’nun, dil ve iletişim üzerine yaptıkları çalışmalar 13. Bö-lümün kapsamını oluşturmaktadır. Çağdaş felsefenin yeni sorun-lara ve gelişmelere verdiği yanıtı 14. Bölümde ele alınan dialo-jizm ve metinlerarasılık konularında görülmektedir. Bu Bölüm, bu çalışmayı diğer benzerlerinden farklı yapan kısımdır çünkü Bakhtin ve Barhes’in sorunlara bakışı açıklanmaktadır. Kadın, çağımızda hem düşünce hem de üretim alanına katılma isteği ile cinsiyet eşitsizliğini de ortadan kaldırmak istemektedir. Femi-nizmin ele alındığı son Bölüm olan 14. Bölümde, özellikle Judith Butler’ın kadın sorunu üzerine geliştirdiği bakış açısı verilmektedir.
This book explains that Heidegger's "destruction" of the history of ontology with regard to Descartes' "cogito sum" does not mean "elimina-tion"or annihilation, rather it is to be understood as "retrieval" and "rein-terpretation" of the question Being; in this sense, Heidegger's critique of Descartes, his destruction of the history of ontology, and his existential analytic of the Being of Dasein contribute to the clarification of the meaning of Being. Therefore, we intend to explore and to interpret Heidegger's radical critique and to examine the destruction of the history of ontology with respect to his critique of Descartes' "cogito sum" and in his understanding of Dasein with respect to his interpretation of Tempo-rality as Dasein's Being. Furthermore, this study will try to show how Heidegger's radical denial and critique of the history of ontology appears to be incomplete, and only partially justified with regard to all considera-tions of the meaning of Being, because they are partly true and partly insufficient in terms of our understanding of the question of the meaning of Being in the entire history of ontology. The thesis of this book is that the ability of Heidegger's method of retrieving ontological concepts also entails their relativity. That is to say, no ontological system can claim absolute status. Heidegger's critique of Descartes is the extreme test case that illustrates this more general principle. Furthermore, this dissertation will argue that Heidegger's Dasein analytic, the central point of reference of the destruction and retrieval of ontological concepts, also has relative status. The argument that neither Heidegger's method nor the ontological concepts it criticizes has absolute status, means that none of these consti-tutes a full consideration of "True Being". This study of Heidegger' posi-tion is limited to "Heidegger I or Early Heidegger" and does not go into his later revised position about Being and other concepts after his "Turn".
Bu çalışmanın ilk taslağı, uzun yıllar verdiğim varlık felsefesi, onto-lojide temel problemler ve ontoloji adlı derslerle dayanmaktadır. Bu dersleri verme nedenim ise doktora tezimin içeriğiyle ilgilidir. Descar-tes ve Heidegger’in varlık görüşlerini karşılaştırdığım doktora tezim, tam anlamıyla bir varlık soruşturması ve yorumlaması idi. Böylece var-lık kavramı ve konusu, felsefenin en temel konu alanı olduğu gibi, be-nim de felsefedeki serüvenimin en önemli yerini işgal etti.
Heidegger’in ileri sürdüğü şu tez bu çalışmanın esin kaynaklarından bir tanesidir: :“Felsefe, Dasein’ın hermeneutiğinden hareket eden ev-rensel fenomenolojik ontolojidir” (V&Z, 461). Eğer felsefe bir tür onto-loji yani varlık araştırması ise ister istemez metafizik düşünme ve me-tafizik olana da girmek durumundadır. Bu nedenle bu çalışma, bir tür metafizik olanlardan yola çıkılarak yapılan varlık sorgulamasıdır. Bu çalışmada yapıldığı gibi felsefi düşünüş ve sorgulama aslında bir haki-kat araştırmasıdır. Kısaca felsefe, Varlığın hakikatini doğru bir söylemle ortaya koyma çabasıdır. Bu çalışmaya katkı verenler de Varlığın haki-katini doğru bir söylemle dile getirme serüvenini seven filozoflardır. Bilgelik sevgisi ile kendi patikalarında yürümeye çalışan genç akade-misyenlerin ortak çalışması olan Metafizik: Kavram ve Problemleriyle Varlık Felsefesi adlı bu eserin, Türk¬çe’de yazılan alanındaki ilk örnek olduğunu düşünmekteyim. Çünkü, varlık ve özelde de metafiziğin te-mel kavram ve problemlerinin bu derece kapsamlı ve farklı düşünürler tarafından yazıldığı bir başka eser ne yazık ki dilimizde yoktur. Bu ne-denle konusu, kapsamı ve içeriği açısından bir yeniliğe ve orijinalliğe de sahiptir.
Bu çalışmanın amacı, insanın varolma amacını, yani yaşayan varlık olarak kendisini var etmesinde sonlu olmasının/ölümlü olmasının rolü ve işlevini temele alarak irdelemek ve hem tarihsel süreçte felsefe ve filozoflardaki karşılığını ortaya koymak hem de farklı disiplinlere göre açıklamaktır. Bu nedenle çalışma, ölüm karşısında insanın yaşama tutunma ve kendisini varlık olarak ortaya koyma serüvenin felsefi açık-lamasını yapmayı amaçlamaktadır.
İnsanın sonlu olmasının gerçekliği karşısında var olma serüvenini betimleme, anlama, yorumlama ve öneride bulunmayı içeren bir yön-temle yazılar kaleme alınmıştır. Kısaca fenomonolojik, varoluşçu ve hermeneutik bir anlayışla yaşam ve ölüm olgusu irdelenmiştir. Böylece bu çalışmada, insan varlığının sonlu ama kendini var etme sürecinin fenomenolojisi açığa çıkartılmaya çalışılmıştır. Yaşam ve ölüm diyalek-tiğinin varoluşçu ve hermeneutik irdelemesi ve yorumu, özellikle filozof-larından ve farklı disiplinlerden yola çıkılarak açıklanmıştır.
Bu çalışmanın amacı da, “insan hakları” kavramının felsefi bir ince-lemesini yaparak hem tarihsel süreçteki gelişme ve değişmelerini örnek-lemek ham de kavramın günümüzdeki anlamını ele alabilmektir. Ça-lışma, iki ana yaklaşımdan yola çıkarak hazırlanmıştır. Birinci yöntemi-miz, “insan hakları” kavramının sistematik çözümlemesini yapmaktır. Bu nedenle, ilk yedi bölüm “insan hakları” kavramın değişik alt başlık-larda ele alıp, kavramın felsefi bir çözümlemesini yapmayı amaçlamıştır. İkinci yöntem ise, “insan hakları” kavramı üzerine yazılan yazıları bir araya getirip okuyucu ile buluşturmayı amaçlamaktadır. Böylece kav-ramı farklı düşünür ve felsefecilerin nasıl yorumladıklarını ortaya koy-duklarını göstermeye çalıştık.
Bu çalışma ders kitabı şeklinde hazırlanmıştır. Her konu-nun başına hazırlık soruları ve sonuna da alıştırmalar konularak, okuyucunun konuları daha kolay anlamaları sağlanma-ya çalışılmıştır. Çalışma beş bölüm, dört ek konudan oluşan bir bütünlük taşımaktadır. Birinci bölüm mantığa giriştir. İkinci bölüm, klasik mantığı kapsamaktadır. Klasik mantığın tasımlarını denetlemek için ayrıca bir geometrik (Venn Şemaları) bir de Ek-I'de aritmetik yöntem (0-1 Yöntemi) verilmektedir. Üçüncü bölüm modern mantığı kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. İki değerli mantığı, önermeler ve niceleme mantığı olarak ikiye ayırarak ele almasının yanı sıra, üç tane de denetleme yöntemi okuyuculara örneklerle sunulmaktadır: Doğruluk tablosu, Çözümleyici çizelge ve Doğal türetim yön-temleri. Üç değerli mantık, modern mantık bölümüne ayrı bir çeşitlilik katmaktadır. Lukasiewicz ve Heyting'in üç değerli mantığı ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Ekler kısmında Özdeşlik mantığı, Varlık mantığı ve Kiplik mantığı genel hatlarıyla tanıtılmıştır.
Bu kitap, klâsik mantığa giriş amacıyla yazılmıştır. Klâsik mantık, Aristoteles’le başlayan uzun bir geçmişe sahiptir. Fakat günümüzde klâsik mantık eski değerini yitirmiş gözükmektedir. Bunun birçok nedeni vardır. Belki de en önemlisi Modern Çağla birlikte başlayan klâsik (Aristotelesçi) mantık eleştirileridir. Bu eleştirilerin temel kalkış noktası, Aristoteles mantığının bilimsel bilgi için bir düşünme yöntemi olamayacağı inancıdır. Özellikle Francis Bacon ve René Descar-tes’ın eleştirileri, Aristotelesçi bir düşünme ile yeni ve bilim-sel bilgi elde edilemeyeceği anlayışı üzerine yoğunlaşmakta-dır. Böylece, deneysel yöntem ve tüme varımsal akıl yürütmelerin bilimsel bilgilerin önünü açmasıyla hız kazanan bilimsel çalışmalar sonucunda klâsik mantık giderek gözden düşmüştür. Modern mantığın ortaya çıkışı, bu düşüşü hızlandırmıştır.
Felsefenin kavram, konu ve problemlerinin ele alındığı bu çalışmada hem sistematik hem de tarihsel yaklaşım çerçevesi içinde filozofların yaklaşımları da örneklenmiştir. Bu baskı, çalışmamızı yeniden gözden geçirme, gerekli düzeltme ve ekler yapma fırsatı verdi. Böylede düşünme yoluna doğru bir başlangıç yapmak isteyenler için İyi bir Felsefeye Giriş çalışması olacağı umuduyla…
Bu kitabın amacı, varoluş felsefesini ve filozoflarını tanıtmaktır. 20. yy’ın en önemli felsefi akımlarından veya kuramların-dan biri olan varoluş felsefesi (varoluşçuluk), çağın insan sorununu ele alan bir felsefedir. Özellikle iki Dünya savaşının yıkımını gören ve içinde bulunan düşünürler, insan varlığının nasıl bir varlık olduğunu sorguladılar. Bu nedenle olması gereken ideal bir insanı değil, bunalan, yıkım yapan, kendine yabancılaşan, ölümü ensesinde hisseden, kurtuluşu ve özgürlüğü arayan, etik ilkelerini yeniden oluşturmaya çalışan ger-çek, somut ve yaşayan insanın ne olduğunu açıklamaya çalıştılar. Bu nedenle varoluş felsefesi ya da varoluşçuluk aynı zamanda çağın sorunlarına yanıt vermeye çalışan bir felsefi düşünmedir.